24 Ekim 2007 Çarşamba

Speed Checker

Download ve Upload hızlarınızı test edin.

19 Ekim 2007 Cuma

Stres Testi

Gerçekten eğlenceli bir test. Aslında oyun. Özellikle de ofis ortamında çalışanlar için. Bakalım ne kadar streslisiniz.
Cubicle Freakout

20 Eylül 2007 Perşembe

Ser verir sır vermez: BEYİN

Tempo dergisinin 06.09.2007 tarihli sayısından bir yazı:


Kafamızda taşıdığımız 1 kilo 350 gramlık koca bir labirent. Her gün tepemizde ve bizi o yönetiyor. Bazen duygusal, bazen sinirli; kimi zaman manik, kimi zaman depresif. En güzel duyguların da, şeytani emellerin de planlayıcısı o... Sırlarla dolu, kapalı ve karanlık bir kutu gibidir beynimiz. İşte beynin çözülemeyen 9 sırrı!

1. Bilgi nöronlarda nasıl kodlanıyor?
Beynin en karışık işlemlerinden bir tanesi, bilginin kodlanması. Bu süreçte beyindeki nöronlar, yani sinir hücreleri, zarlarının dışında elektrik akımı oluşturuyor. Bu elektrik akımları, 'akson' adı verilen uzantılara ulaşarak, onlar vasıtasıyla gerekli olan kimyasal sinyallerin açığa çıkmasını sağlıyor. Bu akımlar sayesinde dünyayla, çevremizde olup bitenle ilgili bilgiler beynimize aktarılıyor. "Ne görüyorum?", "Aç mıyım?", "Hangi sokağa sapayım?" gibi sorulara yanıt işte böyle bulunuyor. Bilim adamları, beyindeki bilgilerin tek tek hücrelerin içinde biriktirilmediğ ini tahmin ediyorlar. Bu bilgilerin 'hücre grupları' tarafından depolandığı düşünülüyor. Ancak hangi nöronların, hangi hücre gruplarına ait oldukları henüz bilinmiyor. Şu anki teknoloji ise binlerce nöronu aynı anda ölçecek kapasitede değil. Tek bir nöronun bağlantılarını bile şu an elimizde olan teknolojilerle görüntülemek imkânsız. Tek bir nöronun, yaklaşık 10 bin nörondan bilgi ve sinyal aldığını biliyor muydunuz? Beynin içindeki elektrik akımı sayesinde ise sinyal alışverişi çok hızlı olabiliyor. Bilim adamlarına göre, sinir sistemleri arasındaki bilgi aktarımının tek yolu, bu elektrik akımları değil. Bu nedenle, 'bilgi taşıyan' başka hücreler keşfetmeye yönelik araştırmalarını sürdürüyorlar. Burada, 'glial hücreler' üzerinde duruluyor.


2. Anılar beyinde nasıl saklanıyor ve nasıl tekrar hatırlanıyor?
Bir kişinin ismi gibi, yeni bir şey öğrendiğinizde beynin yapısında birtakım fiziksel değişiklikler meydana geliyor. Ancak bu değişikliklerin hâlâ ne tür değişiklikler olduğunu, nerelerde meydana geldiğini, bilginin nasıl depolandığını ya da yıllar sonra tekrar hatırlanarak tekrar nasıl gündeme getirildiğini anlayamıyoruz. Beyinde çeşit çeşit hatıralar var. Ancak beyin, 'kısa dönem anılarla' (yeni öğrenilen bir telefon numarasını hatırlamak gibi), 'uzun dönem anıları' (geçen yıl doğum gününüzde yaptıklarınız gibi) birbirinden bir şekilde ayırıyor. Bilim adamları 'öğrenme' ve 'hafızada tutma' şeklinin değişik beyin şekillerine bağlı olduğunu düşünüyorlar. Beyin travması ya da beynin zarar görmesi ise bu yetenekleri bozabiliyor.


3. Beyin, geleceği nasıl öngörüyor?
Çoğu zaman gelecekle ilgili birtakım planlarımız ve öngörülerimiz olur. Geleceğin nasıl şekilleneceğini düşünürüz. Beynimizde, gelecekle ilgili bir şekil vardır. Ancak beynin bu 'gelecek simülasyonunu' nasıl yaptığı henüz anlaşılmış değil. Beyin, dünyayla ilgili öngörülerde nasıl bulunabiliyor? Bilim adamları hâlâ bunun yanıtını arıyor


4. 'Duygu' ne demek?
Beyin, sadece bilgi biriktiren bir organ değil; aynı zamanda duygu, motivasyon, korku ve umutları barındıran bir organ. Bütün bunlar bilinçaltında olan şeyler aslında... Örneğin beynin duygularla ilgili bölümü sinirli yüzlere, o yüzleri görmeden de tepki verebiliyor. Kültürler arasında da temel duyguların dışa vurulması, aslında birbirine benziyor. Hatta Darwin'in de gözlemlediği gibi, temel duyguların ifade edilmesi bütün memelilerde benzer. Bilim adamları, insanların fiziksel tepkilerinin sürüngenlerin ve kuşların tepkilerine çok ciddi bir şekilde benzediğine dikkat çekiyorlar. Özellikle de korku, öfke ve anne-baba sevgisini hepsi benzer bir şekilde gösteriyor. Duyguların beyinde nasıl işlediği üzerinde bilim adamları hâlâ çalışıyorlar. Duygulara aslında bir çeşit hesaplama ya da 'ölçüm' şekli gözüyle bakılabilir. Yani duygular, aslında hızlı bir eylemi harekete geçiren bir 'durum tespit özetidir'. Nöro-bilimcilerin en önemli hedeflerinden biri ise duygu ve düşünce durumunda ortaya çıkan bozuklukları anlamak. Mesela depresyon... Depresyon, çağımızın en önemli, en yaygın duygu bozuklukları arasında yer alıyor. Şiddet ile dürtüsel saldırı ya da öfkenin de duyguların doğru bir şekilde kontrol edilememesinden kaynaklandığı düşünülüyor.


5. Zekâ nedir?
Zekâ farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Ancak 'biyolojik' açıdan zekânın ne anlama geldiği henüz bilinmiyor. Milyarlarca nöron, bilgiyi 'harekete geçirmek' için nasıl birlikte çalışıyor? Gereksiz bilgi beyinden nasıl siliniyor? İki kavram 'birbirine uyunca' ve böylece bir soruna çözüm bulduğunuzda, beyinde neler oluyor? Zeki insanlar bilgiyi beyinlerinde 'hatırlaması kolay', ayrı bir bölgede mi muhafaza ediyorlar? Beyin fonksiyonları nın temel işleyişiyle ve nöronlar arasındaki bağlantılarla ilgili, bilim adamlarının elinde hâlâ çok az bilgi var. Ancak zekânın, beynin tek bir alanıyla değil, pek çok bölgesiyle ilgili olduğu üzerinde duruluyor. İnsan beyninin diğer canlılardan farkı hâlâ araştırılıyor


6. Beyin, 'zamanı' nasıl algılıyor?
Alkışladığınızda ya da parmağınızı 'şıklattığınızda' sesi mi daha önce duyarsınız, hareketi mi daha önce görürsünüz? Her ne kadar duyma yeteneği, görme yeteneğinden daha hızlı çalışsa da, parmakların görüntüsüyle, çıkarılan ses aynı anda gerçekleşiyormuş hissi doğuyor. Yani beyin pek çok olayın aynı anda gerçekleştiği 'hissi' yaratarak aslında bizi 'kandırıyor'. Beynin zamanla 'oynadığını' aslında çok kolay anlayabilirsiniz. Aynanın karşısında sol gözünüze bakın. Daha sonra bakışınızı sağ gözünüze kaydırın. Gözlerinizi diğer tarafa çevirmek bir zaman alıyor elbette. Ancak siz gözlerinizin hareket ettiğini görmüyorsunuz. Gözlerinizi kırpıştırdığınızda da aslında gözleriniz çok kısa süreliğine de olsa karanlıkta kalıyor. Ancak bu karanlığı da görmüyorsunuz.


7. Nasıl uyuyor ve rüya görüyoruz?
Zamanımızın üçte birini uyuyarak geçiriyoruz. Bebekler ise zamanlarının üçte ikisini uykuda geçiriyor. Araştırmalara göre, az uyumak sinir sisteminde bozukluğa yol açıyor. Araştırmalar, 10 gün uyumayan farelerin, 10'uncu günün sonunda öldüklerini ortaya koyuyor. Canlılar uyuduklarında beynin bir bölümü de uyuyor, ama uykunun mekanizması, işleyişi hâlâ bilinmiyor. Uykuda nöronların aşırı derecede hareket halinde oldukları biliniyor. Ayrıca önemli bir sorunu çözmeden önce uyumanın, o sorunu çözebilmek açısından yararlı olduğu da düşünülüyor. Düzenli uykunun, öğrenme kapasitesini de artırdığı söyleniyor. Özetle, uyku sayesinde beyin bir şekilde gerekli bilgileri depoluyor, gereksizleri ise ekarte edebiliyor.


8. Beynin ayrı ayrı olan sistemleri, birbirleriyle nasıl bütünleşiyor?
Gözle bakıldığında, aslında beynin her bölgesi aynı görünüyor. Ancak aktivitelerini, işlevlerini ölçtüğümüzde, her nöron bölgesinde farklı bilgilerin kayıtlı olduğunu görüyoruz. Örneğin görme yeteneğini ilgilendiren bölgenin içindeki alanlarda hareketler, yüzler, köşeler ve renklerle ilgili çeşit çeşit bilgiler bulunuyor. Yetişkin bir insanın beynini, çeşitli ülkelerin bulunduğu bir dünya haritasına benzetebiliriz. Beynin içinde koku, açlık, acı, hedef koyma, sıcaklık, öngörü ve daha pek çok şeyle ilgili 'beyin ağları' var. Farklı işlevlerine rağmen bu sistemler birbirleriyle bir şekilde bütünleşerek çok iyi bir işbirliğine giriyorlar. Bunun nasıl gerçekleştiğine dair ise bilim adamlarının hiçbir fikri yok. Ayrıca beynin, sistemlerini nasıl bu kadar hızlı bir şekilde koordine ettiği de henüz anlaşılmış değil.


9. 'Bilinç' nedir?
İlk öpücüğünüzü düşünün. Bu, hafızanızdan hiç çıkmaz. Peki bu hafıza, bu deneyimi yaşamadan, bu deneyimin bilincinde olmadan önce neredeydi? Modern bilimde, 'bilinç' çözülememiş olan en önemli sırlardan biri. Bilinç, tek bir fenomen değil. Peki ne? Bilinç, beyindeki hangi sistemlerle ilgili? Bilim adamlarının bu konuda da hiçbir fikri yok... Şimdiye kadar yapılan araştırmalara göre, bilinç konusunda, büyük bir ihtimalle yine bir grup aktif nöron iletişim içinde. Bilincin altında yatan mekanizmanın moleküllerle ya da hücrelerle ilgili olabileceği üzerinde de duruluyor. Belki de mekanizma, bu sistemlerin etkileşimleriyle oluşuyor. Bilim adamları bu sıralar bilincin, beynin hangi bölgeleriyle ilgili olduğunu araştırıyorlar. Bunu keşfettikten sonra, bu bölgelerin neden birbirleriyle iletişime geçtikleri araştırılacak. Ve beyin hakkında son bir dip not daha...


Bilgisayara karşı beyin
Beyindeki elektrik akımlarının hızının, bilgisayarlardaki sinyal hızından 100 milyon kat daha fazla olduğunu biliyor muydunuz? Bir insan, arkadaşını hemen tanırken, bir bilgisayarın bir yüzü tanıması genellikle çok zor oluyor. Beynin pek çok işlemi aynı anda yaptığını söyleyen bilim adamları, beynin bütün bölgelerinden gelen bilgilerin tek bir bölgede birleşmediğini, ancak bu farklı bölgelerin kendi aralarında güzel bir 'işbirliğine' girdiklerini ve bir ağ, yani 'network' oluşturdukları nı belirtiyorlar. Bizim de dünyaya olan bakış açımız işte bu karmaşık network sayesinde oluşuyor.

Öte yandan bilim adamları, insanların fiziksel tepkilerinin, sürüngenlerin ve kuşların tepkilerine çok ciddi şekilde benzediğine dikkat çekiyorlar. Bizi onlardan ayıran farklarsa, beynimizin karanlık dehlizlerinde gizli.

18 Eylül 2007 Salı

Evlilikte 'problem çözmenin' 9 yöntemi


Her evlilikte birtakım sıkıntılar yaşanabilir. Eşlerin birbirlerini tanımaları ve uyum sağlamaları esnasında bazı pürüzler olabilir. Sevginin yıpranmaması ve mutluluğun zedelenmemesi için dikkat edilmesi gereken husus; bu sıkıntıları probleme dönüştürmeden aşmaktır.



1) Problem kitabı değil, çözüm anahtarı olun
Evlilikteki problemi çözmenin tek yolu problem çıkarmamaktır. Çünkü problem kitabının olmadığı yerde çözüm kitapçığı da olmaz. Ancak insan iradesi olmadan çıkan problem karşısında çözüme odaklanmak, problem kitabı olmak yerine cevap anahtarı olmak gerek.

2) Çözüme harcayacağınız enerjiyi panikle tüketmeyin
Problem karşısında problemi çözmeye harcayacağınız enerjiyi panikle tüketmeyin. Tıpkı düşman askeri gelmeden düşmana saldırıp mermisini tüketen asker gibi olmayın. Su-i zanlarla ve "ben öyle tahmin etmiştim. Eee, ben şöyle sanmıştım" cümleleriyle anlayıp dinlemeden hareket etmeyin. Problem yokken problem varmış gibi davranmayın. Unutmayın ki, tahrip kolay, tamir zordur. Bir sözle eşinizin kalp sarayını yıkabilirsiniz. Fakat bin sözle tamir edemezsiniz.

3) 'Keşke' dememeye çalışın
Sürekli yanlış yapıp, problem çıkararak eşinizi canından bezdirmeyin. "Artık canıma yetti senin kaprislerini çekemeyeceğim" dedirterek sevgisini kaybetmeyin. "Keşke şunu yapmasaydım, keşke bunu söylemeseydim. Keşke şimdiki aklım olsaydı" vb. sözleri söylemek zorunda kalmayın. Çünkü sevgi güneş gibidir. Siz gönül pencerelerinizi sonuna kadar açarsanız o güneş içeriye bol bol girer. Pencerelerinizi sıkı sıkıya kapatırsanız yol bulup içeriye giremez. "Benim güneşim bir yolunu bulup girer" demeyin. Sonuna kadar açık olan gönül pencerelerinden birine kayabileceğini göz önünde tutun.

4) 'Ama' silahından uzak durun
Hata yapmayan bir melek gibi davranmayın. Hep kendinizi müdafaa etmeyin. Eşiniz "şunu neden şöyle yaptın?" dediği zaman "ama" silahına sarılmayın. Ya da sürekli "ama ben öyle söylememiştim. Ama, ama" diye "ama" silahının arkasına gizlenerek eşinize ateş etmeyin. Karşınızda ateş edecek düşman değil, sevgisini kazanmanız gereken dostunuz var. Unutmayın "dostun attığı gül" düşmanın attığı silahtan daha çok yaralar.

5) Kendinizi polis hafiyesi sanmayın
Kimi eşler, eşlerinin yanlışlarını yüzlerine karşı dobra dobra söylerler. Kendilerini eşlerinin yanlışlarını araştırmakla görevli polis hafiyesi gibi görürler. Sebebi sorulduğunda "ben doğruyu söylüyorum. Onun yanlışını gösteriyorum. Onun iyiliğini düşünüyorum" diyerek kendilerini müdafaa ederler. Halbuki, her doğru her yerde söylenmez. Her doğruyu söylemek insanın görevi değildir. Bir lokma ekmek bile çiğnenmeden yutulmaz. Önce ağızda çiğnenir, mide özsuyuyla parçalanır. Sonra ince bağırsakta süzülür. Şayet çiğnenmeden yutulursa ya boğaza oturur ya da mideye.

6) İnatlaşmayın
Kimi eşler evlilikte çıkan problemlerde bir türlü çözüme yanaşmaz, inatlaşırlar. "Böyle yapayım da bu ona ders olsun" havasına girerler. Acaba hangi öğrenci "ben bu problemi çözmeyeyim de öğretmene ders olsun" diyebilir? Bu düşünceyle öğretmenle inatlaşarak "ben bu problemi çözmem" diyen öğrenci sınıfta kalmaya mahkûmdur.

7) Kindar olmayın
Problemlerin çözümünde kilit nokta kindarlıktır. Eşler arasında bir sıkıntı yaşanmış geçmiştir. Eşlerden birisi olayı unuturken diğeri günlerce "neden sen bana öyle söyledin? Neden şöyle davrandın? Niye bana hakaret ettin?" vb. sözlerle olayı günlerce gündemde tutarlar. Halbuki evlilikte problem olduğu zaman "şu an matematik dersindeyiz. Önümüzde bir problem var. Bunu çözmeliyiz" diyerek problem çözülmeli. Sonra da "zil çaldı ve matematik dersi bitti" diyerek matematik dersinden çıkılmalıdır.

8) Affedici olun
İnsan olmak hasebiyle eşiniz hata yapabilir. Sonra bunun farkına varıp özür dileyebilir. Affedici olun "Neden öyle yaptın?" vb. sözlerle hesaba çekmeyin. Kim affedici olursa o daima kazanır. Nitekim ayette de:
"Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir." (4.149) buyruluyor.

9) Evliliği çözüm bekleyen problem değil, yaşanması gereken mutluluk olarak görün
Yüzünüzde tebessüm gülleri açsın...Lisan-ı haliniz mutluluğun şarkısını mırıldansın. Mutluluk tülleri evinizin her yanını sarsın. Eviniz saadet sarayı, siz iyilik perisi eşiniz de o sarayın sevgili prensi olsun.

11 Eylül 2007 Salı

Sekiz güzel hediye...

DİNLEME...Ama gerçekten dinleyin. Kesmeden, hayal kurmadan, vereceğiniz cevabı düşünmeden... Can kulağıyla dinleyin.
SEVGİ...Kucaklamalar, öpücükler, sırt sıvazlamalar ve el tutmalar konusunda cömert olun. Bu ufak hareketler, aileniz ve dostlarınıza olan sevginizi daha açık göstermenizi sağlayabilir.
KAHKAHA...Fıkra anlatın, neşeli hikayeleri paylaşın. Bu armağanınız "Seninle birlikte gülmeyi seviyorum" anlamına gelir.
YAZILI BİR NOT... Basit bir "Yardımın için teşekkürler" notu, ya da belki bir şiir... Kısa, elle yazılmış bir not bazen ömür boyu hatırlanır.
İLTİFAT...
Basit, içtenlikle söylenen bir söz ("Bu renk sana ne çok yakışmış", "Harika bir iş çıkardın", "Yemek nefis olmuş" gibi) karşınızdakinin içini aydınlatır.
İYİLİK...Her gün, rutininizi kırıp birisine hoş, nazik bir şey yapın.
YALNIZLIK...Bazen tek istediğimiz yalnız kalmaktır. Bu anlara duyarlı olun ve ihtiyacı olana yalnız kalma armağanını verin.
NEŞELİ BİR YAPI...Birine tatlı bir söz söylemek gibisi yoktur. Selam vermek veya teşekkür etmek o kadar zor mu?

6 Eylül 2007 Perşembe

Markaların adları nereden geliyor?

İşte bazı markalar ve isimlerinin nereden geldiği:

NOKIA: Kıyısında kurulduğu nehrin adı.
MERCEDES: İspanyolca’da zarafet kelimesinden.
NIKE: Zaferi temsil eden Yunan tanrıçasının adından.
OMO: Old Mother Owl (Yaşlı Baykuş Anne) kısaltması.
POKEMON: Pocket Monster (Cep Canavarı) kısaltması.
REEBOK: Güney Afrika’da bir antilop cinsinden.
DURACEL: Duration (devamlılık) ve Cell (pil) kelimelerinin birleşmesinden
VOLVO: Latince ‘sürüyorum’ kelimesinden.
NIVEA: Latince kar anlamına gelen ‘nivis’ kelimesinden.
LANCOME: Fransa’daki Lancosme şatosunun adından.
DANONE: Yaratıcısının oğlunun ismi olan Daniel’in Katalanca’daki kısaltması Danon’dan.

28 Ağustos 2007 Salı

Türk Atasözleri (E-H)

Eceli gelen köpek cami duvarına işer.
Eğri oturalım doğru konusalım.
Eken biçer, konan göçer.
Ekmeğin büyüğü hamurun çoğundan olur.
El ağzı ile çorba içilmez.
El deliye, bende akıllıya muhtacım.
El elden üstündür.
El elin eşeğini türkü çağırarak arar.
El yarası onar Dil yarası onmaz.
El yumrugu yemeyen, kendi yumrugunu balyoz sanar.
Eli dar olanın, dili kısa olur.
Eli doluya: ağa buyur, eli boşa: ağa uyur.
Eli ile köfte yuvarlıyor, gözü kırık kovalıyor.
Elin ile koymadığını kaldırma.
Emanet (Amanat) ata binen, tez iner.
Eşek hoşaftan ne anlar. Suyunu içer. denesini (tanesini) kor.
Et tırnaktan ayrılmaz.
Evladı ben doğurdum ama, gönlü benim değilki...
Fakir parasız olan değil akılsız olandır.
Fakirin tavuğu tek tek yumurtlar.
Garip kuşun yuvasını Allah yapar.
Geçtiğin köprüleri yakma.
Gelin ata binmişde, görkü kimin kapıya inmiş.
Gem almayan atın ölümü yakındır.
Gerçek dost kötü günde belli olur.
Gergin ip, çabuk kopar.
Gitti ağalar paşalar, kellere kaldı köşeler.
Gizliden gebe kalan, aşikâre doğurur.
Göğe direk, denize kapak olmaz.
Görünen dağın uzağı olmaz.
Görünen köy kılavuz istemez.
Gözün ile görmediğini söyleme.
Gülme komşuna gelir başına.
Güneş giren eve hekim girmez.
Güzel gözünden, yiğit sözünden belli olur.
Harman yel ile, düğün el ile olur.
Hasta yatan değil, eceli gelen ölür.
Havada ahreni ile uçmayan kuşun sesi havadan değil, tavadan gelir.
Haydan gelen huya gider.
Hazıra hanak, pişmişe konak.
Hem kız, hem baldırı düz hem de ucuz olur mu.
Her akla geleni işleme her ağacı taslama.
Her işin başı sağlık.
Her işte bir hayır vardır.
Her koyun kendi bacağından asılır.
Her kuşun eti yenmez.
Her şakanın altında bir gerçek yatar.
Her şeyin yenisi,dostun eskisi.
Her taş baş yarmaz.
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır
Her zamanı bir sayma.
Herkes aklını pazara çıkarmış,yine kendi aklını beğenmiş.
Horoz ölür gözü çöplükte kalır.
Horozu çok olan köyün sabahı geç olur.

Türkçe Kullanma Klavuzu

Bir ürün satın aldınız ve özelliklerini öğrenmek için kullanım kılavuzuna göz atmak istediniz. Ancak ne göresiniz ! Kılavuzun bir çok dilde yazılmış olduğunu ancak içinde Türkçe çevirisinin bulunmadığını görüyorsunuz. Sinirleniyorsunuz ve ülkemizde satılan bir ürünün nasıl Türkçe kılavuzunun olamayacağını, üreticinin veya ithalatçının bu kadar mı düşüncesiz-duyarsız olduğunu, Türkiye'nin ve vatandaşlarının bu kadar mı değersiz görüldüğünü sorgulamak istiyorsunuz ama elinizden bir şey gelmiyor. Sanırım bu durumu düşen milyonlarca tüketici vardır.
Artık böyle bir rezaletin önüne geçebilmek için sizin de yapabileceğiniz şeyler var.
Almış olduğunuz yerli ya da ithal malın Türkçe Kullanım Kılavuzu yoksa,Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na şikayet ediyorsunuz, satan şirkete ürün başına 156 YTL ceza veriliyor ve Türkçe kılavuzun da size ulaştırılması sağlanıyor.Sizler de şikayetinizi http://www.sanayi.gov.tr adresinden Tüketici Şikayetleri bölümüne bildirin, duyarsız şirketlere gereken cezaların verilmesini sağlayın.

Ülkemiz ve Türkçemiz bu saygıyı zaten hak ediyor.

23 Ağustos 2007 Perşembe

Türk Atasözleri (C-D)

Cahile söz anlatmaktansa, deveye hendek atlatmak iyidir.
Cahilin dostluğundan, alimin düşmanlığı iyidir.
Cahille arkadaş olma küstürün, cam kırığıyla kıçını silme kestirirsin.
Cami ne kadar büyük olsa da imam bildiğini okur.
Can boğazdan gelir.
Can çıkar huy çıkmaz.
Can çıkmadan ümit kesilmez.
Canı kaymak, isteyen mandayı yanında taşır.
Canı yanan eşek atı geçer.
Çağırılan yere erinme, çağırılmadığın yere görünme.
Çağrılmadık yere, çörekçi ile börekçi gider.
Çalışan demir pas tutmaz.
Çamura taş atma üstüne sıçrar.
Çatal kazık yere batmaz.
Çıngıraklı deve kaybolmaz.
Çıracı olsam ay akşamdan doğar.
Çiftçilik, eşeğin kuyruğuna benzer, ne uzar ne kısalır.
Çingene ciğer pişirir, yemeden karnını şişirir.
Çingenenin ipini, kendisine çektirirler.
Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış.
Çocuğu işe gönder, peşinden sen git.
Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin.
Cok söz yalansız, çok para haramsız olmaz.
Çok yaşayan bilmez çok gezen bilir.
Çubuk iken çıtlamayan, hezen iken kütlemez.
Çürük iple kuyuya inilmez.
Çürük tahtaya çivi çakılmaz.
Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur.
Damlaya damlaya göl olur.
Danışan dağlar aşar, danışmayan yolda şaşar.
Davetsiz gelen döşeksiz oturur.
Davulun sesi uzaktan güzel gelir.
Deme dostuna, der dostuna. Bir gün olur tuz basarlar postuna.
Demir nemden insan gamdan çürür.
Demir tavında dövülür.
Deniz sevilirde, densiz sevilmez.
Denize düşen yılana sarılır.
Derdini söylemeyen derman bulamaz.
Dereyi görmeden paçayı sıvama.
Deveyi yardan atlatan, bir tutam ottur.
Dibi görünmeyen sudan geçme.
Dinsizin hakkından imansız gelir.
Dinsizin ipi ile Kuyuya inilmez.
Doğru söyleyeni Dokuz köyde kovarlar.
Doğru söyleyenin bir ayağı üzenğide gerek.
Domuzdan post gavurdan dost olmaz.
Dost acı söyler.
Dost başa düşman ayağa bakar.
Dost kara günde belli olur.
Dost yüzünden, düşman gözünden belli olur.
Döğüşerek pazarlık et , güle güle ayrıl.
Dut kurusuyla yar sevilmez.
Düşenin dostu olmaz.
Düşman ayağa dost basa bakar.
Düşmanın karıncaysada kork.

17 Ağustos 2007 Cuma

Az Yemek de Şişmanlatıyor


Çok yemek,yemek şişmanlamaya yol açarken, günlük enerjinin altında kalori alıp, az yemek de şişmanlatıyor
Beslenme ve Diyet Uzmanı Zerrin Aydın, vücudun enerjiye ihtiyacı olduğunu belirterek, "Günde 2 bin kalori alması gereken bir kişi, bin 400 kalori alıyorsa, vücut az enerji almaya alışıyor. Sadece 1-2 gün 2 bin kalori bile alsa zamanla kilo artışı oluyor. O zaman da su içsem yarıyor diyorlar. Aslında sebebi az kaloriyle yaşamaya alışmak" dedi.

Az kalori almanın metabolizma hızının da düşmesine neden olduğunu hatırlatan Aydın, bir enerji dengesizliği ortaya çıktığını, pazartesi diyete başlayanların kilo dengesi en çok bozulan kişiler arasında yer aldığını ifade etti.

Kiloyu korumanın bir matematik hesabı olduğuna temas eden Zerrin Aydın, kısır döngünün aynı kaloride kalmayı başarmakla ve egzersizle kırılacağını anlatarak şunları söyledi:
"Pazartesi diyeti sakıncalı. Pazartesi diyete başlayan bir kişi, ilk gün bin 100 kalori alıyor. Ancak salı ve çarşamba günleri arkadaşlarıyla dışarı çıkıyor. Kek ya da pastaya dayanamayıp yiyor, aldığı kalori 2 bini buluyor. Ertesi gün yine bin 100 kalori alıyor, bir sonraki gün dışarı çıkıyor, bin 500 kalori alıyor. Bu dengesiz kalori alımı da vücudun şaşırmasına neden oluyor. Amaç zayıflamak oluyor ama aslında kilo alınıyor."

KİLOYA HEP DİKKAT ETMEK DE ŞİŞMANLATIYOR
Sadece diyet yapanların değil, hep kilosuna dikkat etmek için düşük kalori alanların da kilo aldığını vurgulayan Aydın, "Bir gün az 2 gün çok yiyorlar. Oysa her gün 2 bin kalori alsalar ve düzenli egzersiz yapmaya özen gösterseler, kilo da almayacaklar. Zayıflamak uğruna yarı aç yaşayanlara, sağlıklı beslenme programı hazırlanması gerekir. Kilo vermek isteyenlere sevmedikleri yiyeceklerden oluşan bir beslenme programının sunulmaması gerekiyor. Kişilerin yeme alışkanlıklarının, dışarıda yemek yiyip yemediklerinin, tatlı alışkanlıklarının ve egzersiz durumlarının da araştırılması önemli. Kas ve su kaybına neden olmayan, yağdan kilo vermeyi hedefleyen bir program hazırlıyoruz" diye konuştu.

ZAYIFLAMAK DEĞİL KORUMAK ZOR
Artık kilo vermek kadar kiloyu korumanın da önemli olduğuna işaret eden Aydın, "Hiç zayıflama diyeti uygulamamış kişilerin kilo vermesi daha kolay. Ama hayatını sürekli zayıflama diyeti uygulayarak geçiren kişilerin, metabolizmaları yavaşladığı için kilo vermeleri sırasında vücut büyük bir direnç gösteriyor. Bu direnci kırmak da çok zor oluyor. Bu nedenle verilen kiloları korumak da, en az vermek kadar emek istiyor. Zayıflama programı bitip de koruma programına geçildiğinde, her 15 günde bir yağ, kas ve su ölçümü yapılıyor. Programı uygulayan kişilerden yediklerini ve yaptıkları kaçamakları yazmaları isteniyor. Kilo belli bir dengeye oturunca da belli bir kaloriyle devam etmeleri sağlanıyor" diye konuştu.

16 Ağustos 2007 Perşembe

Atarinin Nostaljik Reklamı

Atarinin nostaljik reklamı. Şimdi gerçekten komik geliyor.

Türk Atasözleri (B)


Baba koruk yer, oğlunun dişi kamaşır.
Baba mirası yanan mum gibidir.
Baba oğula bir bağ bağışlamış, oğul babaya bir cıngıl üzüm vermemiş.
Baban bana öğüt verirken, ben inek gözünde kırk sinek saydım.
Babası ölen bey, anası ölen kadın olur.
Bağ dua değil, çapa dua ister.
Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.
Bağa gir izin olsunki, yemeye yüzün ola.
Bağlı aslana tavşan bile hücum eder.
Baht olmayınca başa, ne kuruda biter, nede yaşta.
Bakacağın yüze sıçma, sıçacağın yüze bakma.
Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.
Bakkal ölenin borcunu, diriye ödettirir.
Bakmadan usta olunsaydı, kediler kasap olurdu.
Bal döksen yalanır.
Bal olan yerde sinek de bulunur.
Bal tutan parmağını yalar.
Bal, bal demekle ağız tatlanmaz
Balı parmağı uzun olan değil, kısmeti olan yer.
Bana benden olur, her ne olursa, başım rahat bulur, dilim durursa.
Baskın basanındır.
Baskısız yongayı yel alır.
Bastığın yer bayram olsun.
Baş başa, baş da padişaha bağlıdır.
Baş nereye giderse, oyak oradadır.
Başıma uymayan takke elin olsun.
Başındaki fese bak, girdiği kümese bak.
Başını ecemi berbere teslim eden, cebinde pamuk eksik etmesin.
Başsız evin köpeği çok havlar.
Bazen inek, erkek; bazen de dişi doğurur.
Bedava sirke baldan tatlıdır.
Bekâr gözü ile kız alınmaz.
Bekâra karı boşamak kolay gelir.
Beleş peynir fare kapanında bulunur.
Belli düşman, gizli dosttan yeğdir.
Benden sana öğüt, ununu elinle öğüt.
Benim adım Hıdır, elimden gelen budur.
Benim sakalım tutuştu, sen cigara yakmak istersin.
Besle kargayı oysun gözünü.
Besledik büyüttük danayı, şimdi tanımaz oldu anayı, babayı.
Beş kuruşluk fener o kadar yanar.
Beş parmağın beşi bir değildir.
Beyaz saç, aklın değil yaşın işaretidir.
Bıçak sapını kesmez.
Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez.
Bilğisiz insan meyvesiz ağaca benzer.
Bilinmedik iş ya karın ağrıtır ya baş.
Bilmediği beş vakit namaz, bilirde yanına varmaz.
Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır.
Bin bilsen de bir bilene danış.
Bin ölçüp bir biçmeli.
Binde bir gelinen yere gül döşerler, her gün gelinen yere kül döşerler.
Bir adamın adı çıkacağına, canı çıksın.
Bir ağaçta gül de biter, diken de.
Bir ağaçtan, oklukta çıkar boklukta.
Bir ağızdan çıkan, bin ağza yayılır.
Bir bulutla kış gelmez.
Bir dalın gölgesinde bin koyun eğlenir.
Bir dirhem et, bin ayıp örter.
Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
Bir elin verdiğini, öbür elin duymasın.
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
Bir işe başlamak, bitirmenin yarısıdır.
Bir koyun başı pişinceye kadar, kırk kuzu başı pişer.
Bir koyundan iki post olmaz.
Bir musibet bin nasihatten iyidir.
Bir nalına vurur, bir mıhına.
Bir yerim diyenden birde yemem diyenden kork.
Bir yiğit kırk yılda meydana gelir.
Biri eşikte, biri beşikte.
Birlikten kuvet doğar.
Bitli baklanın kör alıcısı olur.
Bize gelince yiyip içelim, size gelince gülüp gecelim.
Boğulursan büyük suda (denizde) boğul.
Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmektir.
Borç yiğidin kamçısıdır.
Boş duranı Allah'da sevmez kuluda.
Boşboğazı cehenneme atmışlar, 'odun yaş' diye bağırmış.
Boşboğazın sigarası yanmaz.
Bugün bana ise yarın sana.
Bugünkü işini yarına bırakma.
Bugünkü tavuk, yârinki kazdan iyidir.
Bülbülü altın kafese koymuşlar "vatanım" demiş.
Bülbülün çektiği; dili belasıdır.
Büyük ekmek, büyük bezeden olur.
Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.
Büyük zekalar birlikte düşünürler.

Yalnızca bir kez

Ömrünüzde yalnızca 1 kez görme şansına sahipsiniz!
27 Ağustos'taki bu muhteşem olayı takvimlerinize not alın...
Mars gezegeni Ağustostan itibaren geceleri gökyüzünün en parlak cismi olacak.
Mars çıplak gözle dolunay kadar büyük görünecek...
Mars Dünyaya 34,65 milyon mil yaklaştığında en büyük göründüğü gün olacak.
27 Ağustos gecesi 00:30'da gökyüzünü izleyin.Dünyanın iki ay'ı varmış gibi görünecek.
Mars'ın Dünyaya bu kadar yakın geçeceği bir sonraki tarih 2287 ...

15 Ağustos 2007 Çarşamba

Su Tasarrufu

Yeni Osmanlılar!

FIRTINA öncesi sessizlik hakimdi, Adriyatik'in sakin sakin salınan, derin lacivert sularında... Kararlıydılar... "Dur" demek gerekiyordu artık bu Türklere...

302 gemi.

2.500 top.

60 bin asker.

Papa'nın eteğini öpen Andrea Doria, hazırdı...

İspanyolu, Portekizlisi, Venediklisi, Cenevizlisi güçbirliği yapmış, Barbaros'u bekliyordu, Preveze'ye gömmek için.

Geldi koca Hayrettin.

3'te 1 kuvvetle.

112 gemisi vardı sadece.

800 top.

15 bin levend.

"Cesaret edemez" dediler.

Etti.

Yapmıştı planını... Cepheden, göğüs göğüse dizilecek, saldırı anında "hilal" biçimine dönüşüp, öldürücü darbeyi sağ kanattan vuracaktı... Çünkü zekasına en güvendiği adamını, manevi oğlunu, oraya koymuştu.

Ve, gürledi toplar!

Vay anam vay...

5 saat...

Netice?

Canına okudu!

Andrea Doria, Osmanlı tokadının nereden geldiğini şaşırmıştı... Tırıs tırıs kaçarken, 128 gemisi batmış, 29 gemisi esir düşmüş, 30 bine yakın askerini kaybetmişti.

Zafer bizimdi...

Akdeniz de.

Bitirici darbeyi vuran, Barbaros'un o en güvendiği manevi oğlu, Edremit yakınlarındaki Kazdağı'nda doğmuştu. Çocuk yaşta atıldı dalgalara... Oruç Reis'in yanında pişti... Kanuni Sultan Süleyman'ın huzuruna Barbaros ile birlikte çıktı. Amiral oldu.

Çalışkan...

Zeki...

Kabiliyetliydi.

Gözünü budaktan sakınmıyordu.

Korku saldı yüreklere.

Vuruştu devamlı.

Aman vermedi.

Bir ara, Korsika'da baskın yedi, esir düştü. İzi kayboldu. Arandı, tarandı... 3 uzun yıl... Hangi karanlık zindanda olduğu bilinmiyordu... Barbaros, casuslarını gönderdi her yere... Ve, öğrendi... Cenova'da tutuluyordu. Küreğe vurmuşlardı... Barbaros, 100 parçalık armadasıyla gitti Cenova'ya, çağırdı şehrin valisini ayağına... Adeta "suratına tükürür" gibi, haykırdı: "Ya verirsin, ya şehrini kafana yıkarım!"

Verdiler çaresiz...

Barbaros, manevi oğlu için savaşı göze almıştı. O kadar değerliydi... O kadar güvenirdi ki ona, öz oğlunu bile ona emanet etmiş, yanına vermişti.

Cezayir Sancakbeyi oldu. İspanya'yı vurdu. İtalya'yı vurdu. Fransa'yı vurdu. Tunus'a daldı... Gitti, Fas'ı aldı. "Fas Fatihi" unvanını da... Osmanlı'yı Atlas Okyanusa'na açan, oydu.

Derdi ki, Barbaros...

"Andrea Doria, benden çok ona kin beslerdi... Akıl almaz cüreti, görülmemiş zekası ve denizcilik dehasıyla, bütün kafir amirallerini yıldırmıştı."

Böyle derdi...

Övünürdü onunla.

O da çok vefalıydı ustasına karşı... Emrindeki levendlere ezberletmişti, bağırtırdı hep coşkuyla...

Deniz üstünde yürürüz

Düşmanı arar buluruz

Öcümüzü komaz, alırız

Bize Hayreddinli derler...

Şerefiyle hizmet etti.

Emekli oldu.

Cezayir'de gözlerini yumdu.

Dünya tarih defterine, Akdeniz'e nam salan, titreten, şanlı Türk amirali olarak kazındı.

O, Salih Reis'ti.

450 yıl geçti aradan...

Adını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin deniz otobüsüne verdiler... Ve, dümene geçtiler!

Önceki gün, "kadırgalarını iğne deliğinden geçiren efsane amiral Salih Reis"in adını taşıyan deniz otobüsü, koskoca Marmara'da yer kalmamış gibi, gitti, kıpırdamadan, demirlemiş halde duran şilebe patlattı, kafadan, haaarrrsss diye.

Alt tarafı Yenikapı'dan Avşa'ya gidecek!

Çoluk çocuk 50 yaralı.

Salih Reis, oldu haşat.
Sormuşlar kaptana, "oha be birader, kör müsün" diye...

"Bi an dikkatim dağıldı" demiş.

Yılmaz ÖZDİL

Türk Atasözleri (A)

Abanın kadri, yağmurda bilinir.
Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
Abdalın arkadaşlığı yol görününcüye kadardır.
Abdestsiz sofuya namaz dayanmaz.
Aca dokuz yorgan örtmüşler,yine uyuyamamış.
Acele giden ecele gider.
Acele ise, şeytan karışır.
Acele yürüyen yolda kalır.
Acemi katır kapı önünde yük indirir.
Acı acıyı bastırır,su sancıyı.
Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Acıkan doymam,susayan kanmam sanır.
Acındırırsan arsız, acıktırırsan hırsız olur.
Aç ayı oynamaz.
Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız edersin.
Aç koynunda azık durmaz.
Aç köpek fırın yıkar.
Aç kurt insana saldırır.
Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görür.
Aç tokun halinden bilmez.
Açık yaraya kurt düşmez.
Açın imanı olmaz.
Açın karnı doyar gözü doymaz.
Açlık ile tokluğun arası bir dilim ekmek.
Adam eşeğinden, kadın döşeğinden belli olur.
Adamak kolay,ödemek güçtür.
Adamakla mal tükenmez.
Adamın iyisi iş başında belli olur.
Adı çkmış doksana, hiç inmez seksene.
Ağaca balta vurmuşlar "sapı bedenimde"demiş .
Ağaca çıkan keçinin doğurduğu oğlak dala bakarmış.
Ağaca dayanma çürür,insana dayanma ölür.
Ağacı kurt, insanı dert bitirir.
Ağaç ne kadar meyve verirse ,dalı o kadar yere eğilir.
Ağaç ne kadar uzarsa uzasın göğe değmez.
Ağaç ne kadar yüksek olsa da yaprakları yere düşer.
Ağaç yaş iken eğilir.
Ağaçlı köyü su basmaz.
Ağaçtan maşa, aptaldan (çingenden) paşa olmaz.
Ağır kazan geç kaynar.
Ağır otur, batman götür.
Ağır taş batman döver.
Ağız yemeyince yüz utanmaz.
Ağlama ölü için, ağla deli için.
Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
Ağlayak da gözden mi olak?
Ağlayanın malı, gülene hayır etmez.
Ağrısız baş mezarda gerek.
Ağustos ayında beyni kaynayanın, zemheride (Zahmarıda) kazanı kaynar.
Ağzı açık ayran delisi.
Ahmak misafir, ev sahibini ağırlar.
Ak akçe kara gün içindir.
Ak koyunun kara kuzusu da olur.
Akan su yosun tutmaz.
Akan su, pis tutmaz.
Akçe bulsam, çıkı yok.
Akıl akıldan üstündür.
Akıl yaşta değil baştadır.
Akılı olmayana neylesin sakal, kayışı tarladan götürür çakal.
Akıllı düşünene kadar, deli oğlunu evermiş, torunu olmuş.
Akıllı evladın var, neylersin mali, akılsız evladın var neylersin mali?
Akılsız basın cezasını ayaklar çeker.
Akılsız baştan sefil taban ne çeker.
Akılsız köpeği yol kocatır.
Akılsızın şaşkını beyaz giyer kış günü.
Akrabanın akrabaya ettiğini akrep etmez.
Akranıyla konuşmayanın sesi, semadan gelir.
Akşam gelen misafirin, yiyeceği bulgur sıkısı, yatacağı ahır sekisi.
Akşamın hayırından sabahın şeri iyidir.
Al elmaya taş atan çok olur.
Al yakışırken, el bakışırken.
Alacağın bir iğne, çeliğin okkasını orantıya vurursun.
Alışmış kudurmuştan beterdir.
Alim unutmuş, kalem unutmamış.
Allah aptala eşeğini kaybettirir, sonra buldurup sevindirir
Allah şaşırttı mı, dayıya hala dedirtirmiş.
Allı yelek, pullu yelek, canfes neye gerek?
Alma el kızının ahını, gökten indirir şahini.
Alma mazlumun ahini çıkar aheste aheste.
Altın anahtar, her kapıyı açar.
Altın eşik, ağaç eşiğe muhtaçtır.
Altın yere düşmeyle değer kaybetmez.
Altının kıymetini sarraf bilir.
Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz.
Anan gibi saç büyütecegine, baban gibi bıyık büyüt.
Anan turp, baban şalgam, sen içinde gülbe şeker.
Ananın bastığı yavru incimez.
Ananın bastığı yerde yavru ölmez.
Anasına bak kızını al, astarına bak bezini al.
Anlayana Sivri sinek saz anlamayana davul zurna az.
Aptal düğünden çocuk oyundan usanmaz.
Aptalın karnı doyunca gözü yolda olur.
Ar gözden, kar yüzden anlaşılır.
Ar namus tertemiz.
Arap eli öpmek, dudak karartmaz.
Arayan belasını da devasını da bulur.
Arayan bulur, iniliyen ölür.
Arefe günü yalan söyleyenin, bayram günü yüzü kara çıkar.
Arı bal yapacak çiçeği bilir.
Arı satmış namusu tellala vermiş.
Arkadaş dediğinin gölgesinde suç islenir.
Arkadaşını söyleki, sana kim olduğunu söyleyim.
Arkadaşlık pazara kadar değil mezara kadardır.
Arkalı it kurdu boğar.
Armudu sapıyla, üzümü çöpüyle, pekmezi küpüyle.
Arpa ekinde buğday bekleme.
Asıl azmaz, bal kokmaz, kokarsa yağ kokar, onunda aslı ayrandır.
Asil azmaz, bal kokmaz, kokarsa yağ kokar, aslı ayrandır.
Aslan yattığı yerden belli olur.
Aslında olan tırnağına getirir.
Aş kaşık ile, iş keşik ile.
Aş sabahın iş sabahın.
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
Aşk olmayınca meşk olmaz.
At alırsan yazın, deve alırsan güzün, avrat alırsan gezin ha gezin.
At binenin kılıç kuşananındır.
At ile avrat yiğidin ikbalindendir.
At karnından yiğit burnundan bellidir.
At olacak tay yürüyüşünden belli olur.
At ölür de, itler bayram eder
At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
At sahibinin altında kişner.
At ver hısım ol, kız ver hasım ol.
At yedi günde, it yediği günde belli olur.
At, sahibine göre kişner.
Ata binmek bir ayıp, inmek iki ayıp.
Ata et, ite ot verilmez.
Atasözü tutmayan, uluya uluya kalır.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Atı alan Üsküdar'ı geçer.
Atılan ok geri dönmez.
Atımın anlı sakar, lakabını ele takar.
Atın iyisi arkadan gelmez.
Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.
Atın ölümü arpadan olsun.
Atlar tepişirken arada eşekler ezilir.
Atlı, itli sığmış, bir çocuk sığmamış.
Avradı er zapdetmez, ar zapt eder.
Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
Ay bozmaz, süt kokmaz. Kokarsa ayran kokar, çünkü aslı süttür.
Ayağa değmedik taş, başa gelmedik iş olmaz.
Ayağın sığmayacağı yere baş sokulmaz.
Ayağını yorganına göre uzat.
Aydan gelen halı üstüne, günde gelen kül üstüne.
Az menfaat çok zarara mal olur.
Az sabırda, çok keramet vardır.
Az tamah, çok ziyan getirir.
Az veren candan çok veren maldan verir.
Az yaşa, uz yaşa, akıbet gelecek başa.
Azan mevlasınıda bulur, belasınıda.
Azı bilmeyen çogu hiç bilmez.
Azıcık aşım, kaygısız başım.
Azıksız yola çıkanın, iki gözü el torbasında olur.
Azıtmış, kudurmuştan beterdir.
Azman olma, uzman ol.

13 Ağustos 2007 Pazartesi

Kara Tehlike

Atık maddelerin işlenmesiyle elde edilen kanserojen riski yüksek naylon poşetlerin sağlık açısından risk taşıdığı, bu tür malzemeler yerine geçmişte yaygın kullanılan geri dönüşümü mümkün kese kağıdının tercih edilmesi gerektiği bildirildi. Çevre ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, pet şişe, kova ve tıbbi atık gibi maddelerin toplanarak tekrar işlenmesiyle üretilen siyah naylon poşetlerin saçtığı sinsi tehlikeye dikkat çekti.‘KAĞIT POŞET İSTİYORUZ’Siyah poşet kullanımının özellikle kenar mahallelerdeki semt pazarlarında hızla sürdüğünü, seyyar satıcı ve pazarcı esnafının, birinci sınıf poşetlere oranla çok daha ucuz olduğu için siyah poşeti tercih ettiğini belirten Göktaş, bunun önlenmesi için, yetkili kurum ve yerel yönetimlerin gerekli tedbirleri almaları için girişimde bulunduklarını ifade etti. Her türlü naylon poşetin doğada uzun yıllar varlığını sürdürdüğünü belirten Göktaş, şöyle konuştu: "İnsan sağlığı açısından risk taşıyan siyah renkli poşet tüketimi yıllık 260 bin tonu buluyor. Bu oran, birinci sınıf malzemeden yapılan naylon torbalarla katlanıyor. ÇETKODER olarak, bu tür malzemeler yerine kağıt poşet kullanımının yaygınlaşması gerektiğine inanıyor, bunun için 15 yıldır çaba harcıyoruz. ABD ve Avrupa ülkelerinde 30 yıldır sağlığa zararlı olmayan kağıt torba kullanılıyor.”GIDALARDAN UZAK TUTUNÇukurova Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hunay Evliya da çöplerden toplanarak hijyenik olmadan elde edilen koyu renkli naylon poşetlerin, gıda amaçlı kullanılmaması gerektiğini söyledi